10 Aralık 2022
Saat 18.30 gibi Ortaköy’de tatlı bir kafede buluştuk. Aramıza yeni katılan arkadaşlarımızla bu haftaki dramaturgi metnimiz olan N'olcak Bu Yusuf Umut’un Hali üzerine konuşmaya başladık. İlk önce oyunun biricik oyuncusu ve metnin yazarlarından olan Hakan Emre Ünal hakkında kısaca sohbet ettik. Oyunu daha keyifle yorumlayabilmek ve de oyunu okumamış olanlar için detaylı bir özet geçtik: "Karakterimiz ilk bölümde hayatındaki insanlara ve onlara karşı duyduğu hislerini anlatmaktadır. Anne ve babası Yusuf Umut küçükken ayrılır. Bu şekilde annesi ile dedesinin evine yerleşirler. Kendi deyimleri ile dedesinin onu sevmediğini hatta istemediğini birçok yerde anlatır. Örnek vermek gerekirse Boşanan kadın baba evine geri döner ama gittiği gibi! Veya 75 metrekarelik evin 50 metrekaresi dedeme aitti biz sadece 25 metrekarede yaşıyorduk… Karakterin her bölümde istisnasız isyan ettiği çekyat unsuru ile de karşılaşmaktayız sık sık..."
Durup çekyat üzerinde düşündüğümüzde çekyatın ne tam bir koltuk ne de tam bir yatak olamadığına, perde arkasında karakterin bağlılık ve güven eksikliğinden doğan şikâyetini çekyat üzerinden anlattığına vardık.
"Metnin can alıcı noktalarından biri de Yusuf Umut'un 16 yaşında evi terk etmesi. Bir gün evde hırkasını arayan dedesinin yaygara koparması canına tak eder Yusuf Umut'un. Dedesine karşılık verir ve tartışırlar. Bu olayın sonucunda evi terk etmek üzere olan Yusuf Umut kapıdan arkasına dönüp baktığında annesinin onun engellemesini veya onunla gelmeye yeltenmesini beklerken, dedesinin başlattığı huzursuzluğu çözmeyi ve onun esareti altında kalmayı tercih ettiğini görür. Yusuf Umut’u fena halde incitir bu durum. Kapıdan çıkar gider. Bu koca dünyada hiçbir yere sığamadığı ve arkasında duran kimsenin olmadığı gerçeği ile 16 yaşında yüzleşmiştir. Evi terk ettikten sonra birçok kez kendini bulacağı yer olan sokaklara doğru yürümeye başlar. Tut ki karnım acıktı…anneme küstüm tüm şehir bana küstü. İçsel olarak kendini ifade etmeye devam ettiği Sokak'ta Yusuf Umut'un herkesin gittiği yönün tam tersine doğru yürümesi dikkat çekicidir. Bu bölümde önce Maçka parkına gider orayı ev belleyemez. Sonra ise arkadaşı Sekolara gider lakin isyan ettiği çekyata başka bir evde dahi olsa sığamaz ruhu, tekrar atar kendini sokağa. Son noktada ise aklına internet kafeye gitmek gelir. Burada işe başlar ve internet kafenin sahibi ona hem maaş hem de kalacak yer verir. Hayatımda var ya hiç bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum… Yusuf Umut’un kazandığı para ile ayda bir dedesinin evine eli dolu gitmesi bağımsızlığını kazanmış bir birey olarak terk ettiği aileden takdir görme isteğini sergiler adeta. Durumum da dürümüm de yerinde… "
Metni özetlemek gerçekten çok keyifli bir aktiviteye dönüştü hepimiz için, bir yandan kahvelerimizi yudumlarken diğer yandan da okuduklarımızdan en net hatırladıklarımızı veya en çok etkilendiklerimizi döküyorduk masaya:
"Kahramanımız, NİNA bölümünde 18 yaşındadır. Bir gün Lise arkadaşları ile gittiği bir barda, arkadaşları mekândan ayrılmak üzere toparlanırken o kalacağını söyler. Birkaç biranın da etkisiyle gözünden yaşlar akmaya başladığı sırada omzunda bir el hisseder. Dostum bir sıkıntın varsa birlikte çözebiliriz… Ve bu sözle başlayan başka bir maceraya atılır Yusuf Umut hayatında. Acayip güzel kızdı hep siyah giyiyordu. Her yeri simsiyahtı. Bir tek saçları Pembeydi… Sadece Umut olarak anılmak ister Nina'nın yanında. Bir başka önemli detay ise Nina’nın benimsediği hayat felsefesi: ANARŞİİİ….. Fakat bu macera da fazla uzun sürmez. Bir gün Nina'ya hislerini açmaya karar verdiği anda, onun bardaki rastgele bir erkek ve beş dakika geçmeden ise bir kız ile öpüştüğünü gören Yusuf Umut yıkılır. O gün Nina’nın yanından kaçarcasına uzaklaşır bir daha görüşmemek üzere. Artık yapayalnız kalan Yusuf Umut’un hayatı kötüye gitmeye başlamıştır. Lise arkadaşları yüzünden ot kullanmaya başlayan Yusuf Umut daha çok kullanabilmek adına çalıştığı internet kafenin kasasından para çalmaya başlar ve yakalanır. Yakalandığı gibi de kovulur. Artık yeri hatta evi yine sokaklardır."
Nina, Yusuf Umut'un hayatının pembe ve umutlu rengi iken yollarının bu şekilde ayrılması gerçekten hazin ve absürd geldi hepimize. Öyle ya insan aşkını kaybedince umudunu da kaybeder...
"Berbat ve bitik durumda sokaklarda yürürken karşıdan biri gelir. Çocukluk arkadaşı Miraç. Yusuf Umut, Miraç içinse sadece Yusuf’tu. Miraç’ın evinde onunla beraber kalmaya başlar buradaki başka bir önemli detay geçtiği tüm maceralarda bir çekyatın üzerinde yatan Yusuf Miraç ile yaşamaya başladığında artık bir yer yatağına sahip olmuş olmasıdır. Mutluluğuna sözler yetmez. Fakat birgün Miraç’ın yaptığı güven testinden kalan Yusuf Umut arkadaşından yediği sağlam bir dayakla tekrar sokaklara düşer. (Miraç karakteri hakkında konuştuğumuzda kendisinin bir sosyopat olduğunu fark ettik sonra.) Koşarak Nina’ya gitmek istediğinde ise artık Nina’nın yaşadığı yerde olmadığını öğrenir. Ancak onu bir ziyaretçi yakalar. Onunla yaşarken onlarla beraber olan köpeği. Onu da alır ve perişan bir şekilde sokaklara düşmüşken kendini yine dedesinin evin önünde bulur. Kapı açılınca annesi ve ananesi onu o halde gördüklerinde endişelenirler. Köpeği de içeri alır ve Yusuf Umut’a ne olduğunu anlamaya çalışırlar. Çok geçmeden dede gelir ve evde Yusuf Umut’u ve köpeği görünce sinirlenir. Yusuf Umut tam çekip gidecekken. Anane karşı çıkar. Ananem dedeme HAYIR diyor. Dedeme! Ananenemin baş örtüsü omzunda. Saçları kınalı turuncu. Hadi ananem bir de ANARŞİİİ diye bağır… Yusuf umut hayatında ilk defa birinin onu savunmasıyla sahip çıkıldığını hisseder. Saatlerce ananesin omzunda ağlar sonra gelip yanına oturan annesiyle ağlar. Anahtarım ananemmiş… "
Oldukça duygusal ve can alıcı noktalar, metni okumayanların ağzını sulandırmaya başlamıştı bile. Biraz da gözlerini tabii...
"Birkaç gün evde kaldıktan sonra tekrar sıkıştığını hissetmeye başlar. Ama artık bir hayat gayesi vardır o da annesini üzmemektir. Askerlik celbi geldiğinde bu onun için harika bir 'adam' olma fırsatıdır. Fakat burada da peşini bırakmaz huzursuzluk. Önce komutanın gözüne batar. Komutanı ile yaşadığı tartışma sonucu ceza almamak üzere izne çıkar. Aklında tek bir endişe vardır annesini üzmemek. Bu endişe giderek onda anksiyeteye dönüşür, yanlış kararlar üst üste gelir ve ilaç alıp intihar etmeye bile kalkar. Tam o dönemde kaldığı askeriyede yangın çıkar ve dedesinin de tanıdıklarını araya koyması ile onu askeriyeden teslim alırlar. Arabada giderken Annesinin itirafı ile şok olurlar. Ben yakıtım… Sigara içerken... Yıllar sonra aslında zamanında evde çıkan yangının sorumlusunun Yusuf Umut değil de annesi olduğu anlaşılmıştır. Bu itiraf üstüne dede arabayı sağa çeker ve üçü sigara içmeye başlar. Yusuf Umut'un omuzlarından büyük bir yük kalkmıştır.. "
Sona doğru anne karakteri hakkında biraz daha konuştuk. Annenin şeker hastası olduğunu metinden biliyorduk fakat sürekli uyuması, dedeyi ve yaşadıklarını idare etmeye çalışması özellikle de birçok noktada Yusuf Umut ile ağlaması onun majör depresyonda olduğunun göstergesiydi, yani mevzu pek de şeker değildi. Ve son sahnede dedenin ilk defa yıllar sonra Yusuf Umut'un omzuna dokunup ona sevgi göstermesi hepimizin kalbinde tatlı bir final olarak kaldı. Metni özetlerken arada karakterleri ve olayları tartıştığımız tatlı bir toplantının sonuna gelmiş bulunuyorduk. Hepimizin ortak hissi, çok tanıdık bir hikâyenin, İstanbul’un ve yüzlerce Yusuf Umut'un anlatıldığı bu tiyatro metnini çok sevmemizdi.
YAŞAMAK GÜZEL YA…ÇOK GÜZEL YA…
Yazan: Melike Zeynep Taşdemir
Düzenleyen: Hatice Kübra Yücel
Comments