top of page
özyeğin logo siyah beyaz

SESSİZLİĞİN DERİNLİĞİ - ANTON ÇEHOV

Yazarın fotoğrafı: Dramaturgi EkibiDramaturgi Ekibi

Güncelleme tarihi: 24 Ara 2018


Anton Pavloviç Çehov hakkında bilgi sahibi olmak istenirse, Rus oyun ve kısa öykü yazarı olarak karşımıza çıkar. Bunun da ötesinde annesi Evgeniya’nın kumaş tüccarı olan babasıyla yaptığı yolculuklarda hikayeleriyle Rus çocuklarını eğlendiren kusursuz bir hikaye anlatıcısı olması belki de Çehov’un ruhunu kimden aldığının bir göstergesidir.



Çehov’un yazarlığa başladığı dönem onun için maddesel, açılmaya zorlanan bir kapıydı. Zamanla egemen olan, basmakalıp örneklerle doygunluğunu yitirmiş, kendi yeniliğini katmak için kolları sıvamıştır. Tolstoy, Anton’un yeniliğindeki gücü görmüş kendisini bir anlamda bu yeniliğin içine atıvermiştir. Ondan şöyle bahseder, "Çehov eşsiz bir yazardır, evet, evet, özellikle eşsiz... Hayatın yazarı... Çehov bütün dünya için, sanıyorum, yeni tamamıyla yeni, benzerine hiçbir yerde rastlamadığım yeni yazı biçimleri yarat­mıştır ve Çehov'u yazar olarak önceki Rus yazarlarıyla, Turgenev, Dostoyevski ve benimle kıyaslamak mümkün değildir. Çehov’un empresyonistlerde olduğu gibi, kendine özgü bir biçimi vardır.”



Rus yazar, oyunlarında hareketin var olmadığı, ruhsal durumları tasvir eden atmosfer tiyatrosunu kullanır. Onun için anlamı olmayan hiçbir şeyin sahnede yeri yoktur. "Hikâye ile alakalı olmayan her şeyi kaldırın. Eğer ilk bölümde 'duvarda bir tüfek asılı' diyorsanız ikinci veya üçüncü bölümde o silah patlamalıdır. Eğer ateşlenmeyecekse, o silah orada asılı olmamalıdır.”

Eserlerinde her zaman bir konu vardır ama olay örgüsünden söz edilemez. Martı eserinde bir konu olmasına rağmen olay örgüsü ön planda değildir. Birbirinden bağımsız zamanlarda, örgün olmayan, ayrı ayrı olaylar silsilesi vardır. Anlatımında doğrudan bir karakter üzerinden fiziksel veya ruhsal anlamda bilgi sahibi olunması beklenemez. Bir karakterin nasıl göründüğünü, yaşını, hatta bazen iç dünyalarını sorgulamamız gerektiğini parantez içlerine sıkıştırılmış tek kelimelik ifadelerden çıkarımlar yaparak irdelememiz gerekir. Sık sık kullanılan parantez içindeki sessizlik ifadesi, beklenmedik yere karakterin sorulan bir soruya cevap vermemesi olaydaki hakim olan ruhsal iç yapıyı çözümleyebilmemize yarayacak kilit ipuçlarıdır. Bir anlamda bunun nedeni, repliklerle ifade edilemeyecek hislerin seyirciye aktarılma şeklidir.



Bilimler Akademisi tarafından verilen Puşkin Ödülü'nü kazanan Anton Çehov (1888)

Çehov’un oyunlarında birçok önemsiz sözcük dikkat çeker. Martı’da Doktor Dorn’un bir sohbet içerisindeyken durduk yere bir şarkıyı usuldan mırıldanması gibi. “Anlatın ona, çiçeklerim…” Ya da ünlü yazar Trigorin bir kitaptan ansızın dokunaklı bir satırı okuduğunda ‘bu da neydi şimdi’ hissiyatı yaşatır okurlarına. “Eğer bir gün hayatım sana gerekecek olursa gel ve al onu…” Bazen de şöyle dinamik bir replikle beliriverir: “Ne kadar harika bir gün. Çay mı demlesem kendimi mi assam karar veremiyorum.”

Karakterler hiçbir zaman hayatı aşırı duygularla bağdaştırarak yaşamaz. Hepsi günlük hayatın monotonluğu içinde kasvetli bir ruh halindedir. Can sıkıntısına aylaklık eşlik eder. Hep bir kurtuluşu bekleme hissi hakimdir. Ancak kimse bu iç karartıcı durumdan kurtulmak için bir şey yapmaz. Burada dönemin Rusya’sına atılan bir atıf olarak yorumlayanlar az değildir.

Oyunlarındaki kahramanlar genellikle acizdir. Hep bir şeylerin eksikliğini hissedip bu yoksunluklarını hayatının merkezlerine koymuşlardır. Bununla nasıl baş edeceklerini bilemez, oradan oraya duygusal çalkantılar yaşayıp dururlar. İçten içe hayallerini yaşadıkları, hiç gelmeyecek o günlere derin bir özlem duyarlar.

Eserlerinde birçok zıtlıktan beslenir. Kimi zaman sonuna kadar aşığına sadık kalmış-aşığını defalarca yüz üstü bırakmış karakterleri bir arada yazmış, kimi zaman da dominant bir karaktere güçlü bir zaaf bahşetmiştir. Bu çatışmalar, anlatımında hiçbir zaman yeterince açık değildir. Tüm bu duygulara ulaşmak o sessizliğin altında, okuyucuların, izleyicilerin ödevidir.



Stanislavski ve Nemiroviç Dançenko, Çehov’un anlatımında alalade günlük olayların altına gizlenmiş lirik bir akımın varlığına işaret etmişlerdir. Belki de bu yüzden Anton Çehov için “İçten içe yanan kor.” benzetmesi kullanılmıştır. Rus yazarı yorumlarken birçok sıfat kullanılabilir. Sade, açık sözlü (!)... Ama hiçbir zaman devrimci olarak yorumlandığı görülmemiştir. Oysa bir karakterine eskiyi sindirmiş diğerinde yeniliği savundurmuş, Martı eserinde olduğu gibi onca can sıkıcı sorunun arasında bir şey yapmaktan aciz bir insan topluluğunu dönemin Rusya'sına benzetme hakkını buldurmuştur bize.


Peki nedendi bu belirsizlik? Böylesine her şeyi derine saklaması yaşadığı dönemin getirisi miydi? Belki de her şeyin başladığı yerde Çehov’un mürekkebi tutukluk yapmaya başlamıştı.


Son olarak Konstantin Stanislavski, Çehov’un anlatımındaki işlevsellikten ve edebi empresyonizminin sahnedeki yerinden bahsederken şöyle der:

“Oyuncu yıldız değil anlatıcıdır. Sanat işçidir. Teşhirci oyunculuk en düzeltilemez kusurdur ve amaca hizmet etmeyen hiçbir hareketin sahnede yeri yoktur.”

NESİBE DEMİR
NESİBE DEMİR

393 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


özyeğin logo.jpg

Adres

Özü Oda Tiyatrosu

Özyeğin Üniversitesi Nişantepe Kampüsü

Öğrenci Merkezi -3

ÇEKMEKÖY - İSTANBUL

Açık mıyız?

Her saat oda'da olmasak da,

etrafında bir yerlerde olabiliriz.

  • Grey Twitter Icon
  • Grey Facebook Icon
  • Grey Google+ Icon
bottom of page