Giriş
Bu kısa yazıda, ünlü birer yazar olma hayali ile hikayeye başlayan Treplev ve Ahmet Cemil karakterlerinin başlarından geçenler, karakterlerin bunlara verdikleri tepkiler ve bu tepkilerinde annelerinin rolleri incelenecektir.
Anton Pavloviç Çehov ve Halit Ziya Uşaklıgil
Anton Pavloviç Çehov, 1860-1904 yılları arası yaşamış Rus sanatçı, sanatın doğal ve içten olması gerektiğini savunmuştur ve toplumcu-gerçekçi bir sanat anlayışı benimsemiştir. Eserlerinde toplum baskısının ve siyasi baskının insanların üzerindeki etkilerini şiirsel fakat süsten uzak ve sade bir dille anlatmıştır. Durum (kesit) hikayeciliğinin öncüsüdür, bu hikaye türüne “Çehov Tarzı Hikaye” de denir.
Halit Ziya Uşaklıgil, 1866-1943 yılları arasında Osmanlı’da doğmuş Türk sanatçı, “sanat sanat içindir” anlayışını benimsemiş olan Servet-i Fünun edebiyat akımını takip etmiştir. Türk romanına teknik açıdan büyük katkıları bulunan Uşaklıgil, Batılı anlamda ilk Türk romanı olarak kabul edilen Aşk-ı Memnu romanını yazmıştır. Realizmden kopmadan, eserlerinde bireysel konuları ve özellikle aşk temasını işlemiştir. Diğer Servet-i Fünun sanatçıları gibi, eserlerini ağır ve süslü bir dille vermiştir. Mensur şiirin öncüsü olarak kabul görür.
Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah Eseri ve Ahmet Cemil Karakteri
Ahmet Cemil, Mai ve Siyah kitabının baş karakteridir. Genç yaşta babasını kaybetmesi ve bunu takiben annesi ve küçük kız kardeşi ikbal’in sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalmasıyla birlikte, zengin ailelerin çocuklarına ders vermeye ve çeviriler yapmaya başlar. Bu sırada idealinde bilinen ve takdir edilen bir sanatçı olmak,Türk edebiyatına yön vermek, kız kardeşinin mutlu bir yuva kurduğunu görmek ve çocukluk arkadaşı Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşi Lamia ile evlenmek vardır. Mirat-ı Şuun adlı gazetede çalışmaya başlar, bu vesileyle edebiyat alanında çalışmalar yapmaya da başlamıştır. Uzun uğraşlar sonucunda bir eser yazar, arkadaşı Hüseyin Nazmi’nin organize ettiği bir yemekte eserini okur ve eseri, ziyafetteki kişilerce çok beğenilir. Ahmet Cemil’i en mutlu eden şey ise, Lamia’nın, gecenin ilerleyen saatlerinde eserin sonuna gizlice yazdığı küçük bir tebrik notudur. Kız kardeşi İkbal’i, gazetenin patronunun oğlu Vehbi bey ile evlendirir. Bu noktada, geleceğe umutla bakmakta olan Ahmet Cemil’i dünyası yıkılmaya başlar.Bir gün gazeteye gittiğinde, meslektaşlarının yine oranın çalışanı olan Raci’nin,Ahmet Cemil ve eseri hakkında yazdığı aşağılayıcı yazıyı okuyup kendisiyle dalga geçtiklerini görür. Bu, Ahmet Cemil’i derinden etkiler. Öbür tarafta, Vehbi Bey, babasının ölmesiyle gazetenin başına geçer ve Ahmet Cemil’i gazeteye yeni makineler almaya ikna eder. Vehbi Bey evde huzursuzluk çıkartan birisidir, ve hatta İkbal’i hamileyken döverek düşük yapmasına neden olmuştur. Bunu ardından hastalanan İkbal, tüm çabalara rağmen kurtarılamaz. Ahmet Cemil kardeşinin yasını tutarken ve borca girerek aldığı makinelerin parasını kazanamadan Vehbi Bey tarafından işten çıkartılır. Bunun üzerine evin geçimi için tekrardan ders vermeye başlamak zorunda kalır. Hala tutunduğu bir hayal vardır: ekonomik durumunu düzeltmek ve Hüseyin Nazmi’den kardeşi Lamia’yı istemek, hayatının aşkı ile mutlu bir yuva kurmak. Hüseyin Nazmi, yurt dışına atandığınının haberini vermek için can dostu Ahmet Cemil’i çağırdığında, kendisine Lamia’yı evlendirecekleri haberini de verir. Ahmet Cemil bunun üzerine büyük bir ruhsal çöküntü yaşar. Kardeşi vefat etmiş, ünlü bir yazar olamamış ve hayatının aşkı Lamia ile evlenememiştir. Bu olayların sonunda, eserini yakar ve annesi ile birlikte İstanbul’dan ayrılarak uzak bir yere, kaymakamlık yapmaya gider.
Anton Çehov’un Martı Eseri Özeti ve Treplev Karakteri
Konstantin Gavriloviç Treplev, ünlü aktris İrina Nikolayevna Arkadina’nın oğludur ve ünlü bir yazar olmanın hayalini kurmaktadır. Dayısı Sorin’in çiftliğinde yaşamaktadır ve yakındaki bir çiftlikte yaşayan, ünlü bir oyuncu olma hayalini kuran Nina Mihaylovna Zareçnaya’ya aşıktır. Oyunun başında, Treplev’in yazdığı oyunun sergilenmesi için tüm karakterler Sorin’in çiftliğine gelmişlerdir. Nina, tek kişilik oyunu oynamaya başlar fakat Treplev, annesi Arkadina’nın alaycı yorumları sonucu oyunu yarıda keser. Bunun ardından, başarısız olduğu düşüncesi onu içten içe bitirirken,Treplev, sevgilisi Nina’yı kendisine soğuk davranmakla suçlar. Aynı gün, bir martı vurur ve bu martıyı Nina’ya götürerek nasıl bu martıyı vurduysa kendisini de öyle vurarak öldüreceğini söyler. Oyunun ilerleyen sahnelerinde, Arkadina, Arkadina’nın sevgilisi yazar Trigorin ve Trigorin’den hoşlanan Nina, Moskova’ya gideceklerdir. Bu sırada Treplev, kendisini başından yaralamıştır. Annesi, bandajını değiştirir fakat oğlunun bu kritik durumu onun Moskova’ya gitmesini engellemez. Oyunun son perdesinde aradan iki yıl geçmiştir ve Treplev artık kısmen bilinen,takdir edilen bir yazar olmuştur. Nina’yı bu iki yıl göremez, yalnızca mektuplaşırlar fakat buna rağmen bir gün tekrar birlikte olacakları hayalini içinde besler. En son sahnede Nina, Treplev’i görmeye gelir çiftlik evine. İkilinin kısa konuşmasından Treplev Nina’nın kendisini sevmediğini anlar, ve Nina gider. Bunun ardından Treplev kendini vurur. (Not: Daha detaylı bir özet ve açıklamalar için dramaturgi ekibinin incelemesine bakabilirsiniz.)
![](https://static.wixstatic.com/media/a27d24_48e609a6c343417a95643a506a282f80~mv2.png/v1/fill/w_472,h_472,al_c,q_85,enc_auto/a27d24_48e609a6c343417a95643a506a282f80~mv2.png)
Treplev ve Ahmet Cemil’in Benzer Yönleri, Hikayeleri ve Sonları
Çehov’un Treplev’i ve Uşaklıgil’in Ahmet Cemil’i, dönemlerinin edebiyatının akışını değiştirmek isterler. Edebiyata yenilikler katmaya çalışan ve bunun sonucunda takdir edilen yazarlar olma hayalini kurarlar. Treplev’in, oyunu sergilenmeden önce dayısı Sorin’e söylediği “Ama bence bugünün tiyatrosu tutuculuktan, boş ve geri şeylerin savunuculuğundan başka bir şey değil. [...] Yeni biçimlere ihtiyacımız var. Yeni biçimler bulunamıyorsa eğer hiçbir şey olmasın daha iyi.” sözleri ve Ahmet Cemil’in Mirat-ı Şuun gazetesinin kutlama yemeğinde Raci’ye sölediği “Siz şiirmizi bıraktıkları noktada sabit görmek istiyorsunuz, ama buna imkan olmayacağına bir türlü inanmak istemiyorsunuz. [...] Bilseniz,şiirin nasıl bir lisana muhtaç olduğunu bilseniz!” sözleri bize hem Treplev’in hem de Ahmet Cemil’in dönemlerindeki edebiyat anlayışıyla tatmin olmadıklarını, ileri gitmek istediklerini gösterir. Treplev, oyununda daha sonradan adı konulacak olan “sembolizm” akımından yararlanmış ve hatta kükürt gibi kokucu maddeler kullanarak bir yenilik yapmaya çalışmıştır. Ahmet Cemil de yazdığı eserde yeni söylemlere, biçimlere başvurmuştur ve bunu bize Ahmet Cemil’in yakın dostu Hüseyin Nazmi şöyle anlatır: “Arkadaşım için meziyet midir, nakise (üstün nitelik) midir, bilmem, eserin başlıca hassası (özelliği) yeniliği, mümkün olabildiği kadar görülmemiş, tanınmamış edasıdır.” Dönemlerinde yeni şeyler denemek için büyük çabalar gösteren ve eserler yazan Treplev ve Ahmet Cemil, eserleri geçerli gördükleri otoritelerce beğenilmeyince büyük bir ruhsal yıkım yaşarlar. Treplev’in, annesi Arkadina’nın “Pek dekadanca olmuş” demesi, kükürt kokusuna gülmesi, oyunu alaya alması sonucu Treplev’in “Yeter! Perde! İndirin perdeyi!” şeklinde bir öfke patlaması yaşaması Treplev’in eseri konusunda annesinden takdir görmek istediğini gösterir. Bunun ardından bir martıyı vurup Nina’ya götürmesi, yakında kendisini de öyle öldüreceğini söylemesi, eserini yakması ve “Oyunum beğenilmedi, sanatımdan nefret ediliyor, beni her yerde bolca bulunan,sıradan, değersiz biri olarak görüyorsunuz..” sözleri, eserinin beğenilmemesinin Treplev üzerindeki yıkıcı etkilerini göstermektedir. Öbür tarafta,eserinin çalıştığı matbaada yazar olan Raci tarafından alaya alındığını ve matbaanın diğer yazarlarının da Raci’nin yazısını okuyup kendisine güldüğünü gören Ahmet Cemil’in acısını ise Uşaklıgil şu şekilde anlatmış: “Ahmet Cemil derin bir bitkinlik duydu. Ta ciğerlerinin ortasında bir şey yırtılıyor zannetti. Demek kendisinin hayatta gaye olarak sevdiği, vücuda getirdiği bu eser şu dakikada herkesi güldürüyor, eğlendiriyordu. Evet herkesi…”. İki eserin sonunda doğru, Treplev’in ve Ahmet Cemil’in eserleri başarısızlığa uğradıktan sonra tek bir umutları kalmıştır: Nina ve Lamia. Treplev’in “Yapayalnızım, beni ısıtacak tek bir sevgi yok,bir yer altı zindanında donuyorum sanki, yazdıklarım da soğuk, yavan, karanlık… Nina, yalvarırım burada kalın ya da bırakın ben de sizinle geleyim…” sözleri, Treplev’in içinde bulunduğu karanlık durumda tek umudunun Nina olduğunu gösteriyor. Fakat, Nina kendi yolunu çizmiştir ve Treplev’i bırakarak sahneden ayrılır. Bunun üzerine Treplev yazdıklarını yırtar ve sahneden çıkarak kendisini vurur. Ahmet Cemil’in de kardeşinin ölümü ve eserinin beğenilmemesi üzerine tek umudu olan Lamia’nın evlendirileceğini duyduğunda aklından geçen “[...] bütün hulyalarımı kaybettim, fakat bunu,evet, hayatımda yalnız bunu muhafaza etmek isterim… [...] Lamia’yı başkasına vermek beni öldürmek demek olacağını şu karşımdaki gülerek hülya kuran adam (Hüseyin Nazmi) anlamalı, değil mi?” düşünceleri, kendisinin de intihara yaklaştığını gösterir. Bundan kısa bir süre sonra, İstanbul’dan vapurla ayrılırken simsiyah geceye bakarken Ahmet Cemil’i intihar etmek üzere görürüz. Uşaklıgil, kitabı şu şekilde bitirir
“O zaman kendini bu dalgaların arasında süzülüp hoş bir kendinden geçiş ile mest olarak, sinirleri uyuşarak denizin o dipsiz uçurumlarına doğru iniyor hayal etti. [...] Evet, bir karar hamlesi, yalnız küçük bir hareket, nasipsiz geçen hayatı ile şu faydasız vücut arasında bu denizin bütün siyah tabakalarını bir set silsilesi gibi bırakarak ta şu okyanusun bir sonu bulunmayan derinliklerine kadar inecekti. Birdenbire silkindi…
Ta yanı başında bir ses:
-Cemil, niçin karantlıkta yalnız oturuyorsun? diyordu.
O vakit titreyerek ayağa kalktı: “Geliyorum anne!...” dedi ve hayatta bir ümidi kalmamış bu çocuk, yavaş yavaş, bu siyah geceden, şu kendisini çekip almak isteyen yokluktan ayrılarak, varlığını daha kuvvetle çeken bu sese uyarak, annesini takip etti…”
Buradan görüyoruz ki Treplev ile benzer düşüncelere, ideallere ve yaşanmışlıklara, hayal kırıklıklarına sahip olan Ahmet Cemil’in intiharının önüne annesi geçmiştir. Treplev’in annesi Arkadina 3. perdede oğlunun kendini başından yaralamasının ardından oğlunu erkek kardeşi Sorin’e emanet ederek sevgilisi Trigorin ile Moskovaya’ya giderken; Ahmet Cemil’in annesi Ahmet Cemil’in babasının ölümüyle başlayan ve en sonunda İstanbul’dan taşınmalarıile biten olaylarda oğlunun yanından ayrılmamış, en son sahnede Ahmet Cemil’in intihar etmemesini sağlamıştır.
![ASENA AYŞE GEVŞEK](https://static.wixstatic.com/media/3a1d61_3887e819ce924b00959d40e8fdf87e8e~mv2.jpg/v1/fill/w_975,h_1080,al_c,q_85,enc_auto/3a1d61_3887e819ce924b00959d40e8fdf87e8e~mv2.jpg)
Comments